2x1architects

Official website of Ankara based architectural company which has been founded by Hakan Evkaya and Kutlu Bal.

Portfolio

MUSEUM OF SINAN THE ARCHITECT
ms2_19 – Foto
ms_2 – Foto
ms_6 – Foto
ms_3 – Foto
ms_10 – Foto
ms_4 – Foto
ms_5 – Foto
ms_9 – Foto
ms_1 – Photo
PLAN01
aa’ kesiti
GÖRÜNÜŞ
ms2_15_2- Foto
ms2_17 – Foto
sistem kesiti
ms2_11 – Foto

MUSEUM OF SINAN THE ARCHITECT

Mimar Sinan Müzesi ve Mimarlık Merkezi Ulusal Mimari Proje Yarışması – Öneri Proje

 

 

İnsanlığın en önemli yapım ustalarından olan Ağırnaslı Sinan, geniş bir coğrafyaya yayılan eserleri Mimar Sinan adıyla Osmanlı mimarisinin simge ismi olmuştur. Yaşadığı ve eserlerini yaptığı çağdan dört yüzyıl sonrasında, doğduğu ilde, Büyük Usta Mimar Sinan adına tasarlanacak ve yapılacak mimarlık merkezi ve müze, onun anlayışını özümseyen, çağdaş düşünce pratikleri ile oluşturulmuş bir yaklaşımın sonucu olmalıdır.

Bu yaklaşımın oluşturulmasındaki kritik nokta Mimar Sinan ile ilgili sorulacak sorudur.

“Mimar Sinan nasıl yaptı?” sorusunun tariflediği bakış açısı Sinan eserlerinde görülen dönemin yapım teknikleri ve kültürünün sonucu olan biçimsel çıkarımlarla kısıtlı kalmaktadır. Dönemin mimari eserlerini ve biçimlenişlerini yine o dönemin yaygın tekniği olan yığma-taş yapı üretim yöntemi ile birlikte anlamak gerekir.

Bu kapsamda, konuyu doğru şekilde ele aldıracak soru “Mimar Sinan’ın mekansal ilkeleri nedir?” olmalıdır. Bu sorunun cevabı olarak irdelenecek Sinan’ın ilkesel yaklaşımları, günümüz yapım yöntemleri ve kültürel yapısı içerisine yoğrularak çağdaş bir sentez ortaya konabilir.

Mekanlarında ve onların inşasında kullandığı teknite yapılagelmiş olanı tekrar etmekten uzak,  gelişmeci bir arayışta olan Mimar Sinan döneminin modernisti ve yenilikçisidir. Mekan ve yapım kültürünün birikimini ezber olarak görmemiş, geliştireceği teknik ve ilkeler için bir altlık olarak kullanmıştır.

Mimar Sinan’ın eserleri incelendiğinde kolay algılanabilen mekanın oluşturduğu yalınlık, yapım tekniğindeki ölçülü deneysellik ve yenilikçi tavır, çevrenin bir parçası olarak ele alınan mekan kurgusu, en önemlisi de insan bedeni ile kurduğu ölçek ilişkisi tasarımın ilkesel temelleri haline gelir.

İnsanlığın ürettiği mekanlar için ölçek ve mekansal yönelim, çevre referanslarının tasarım için bir girdi olması her zaman bir ilke olduğu söylenebilir. Mimar Sinan’da bu ilkenin tezahürü olarak görülebilecek, nitelikli örnekler olan yapılar ortaya koymuştur.

 

 

Çevresel Yaklaşım:

Yapılacak olan millet bahçesi içerinde yer alan yarışma alanı kentsel dokudan uzak, kenti dışarıdan izlemeye imkan tanıyan bir konumda olup ürettiği boşluk itibari ile  kent için önemli bir ögedir. Yarışma alanından Erciyes Dağı açık bir şekilde görülebilmekte ve izlenebilmektedir. Erciyes Dağı, Kayseri kent merkezinin de içinde bulunduğu geniş bir alan için doğal bir işaret ögesidir. Bu özelliği ile Erciyes Dağı’nın Kayseri’de yaşayanlar ve burayı ziyaret edenler için zamansız bir imgesi vardır. Büyük ve ihtişamlı görüntüsü algısal bir yönelim ve çekim oluşturur.

Millet bahçesinin geniş bir rekreatif boşluk tanımlaması sebebiyle kent dokusu ile kıyaslandığında daha az yönlendirici öge barındırmaktadır.

Bu alanda yer alacak Mimar Sinan Müzesi ve Mimarlık Merkezi’nin doğal ve yapay çevre içerisinde bir imge yaratması ve bu alanı daha tanımlı hale getirmeli, çevresel girdileri daha okunaklı kılmalıdır.

Kütle  Yerleşimi ve Fonksiyon Dağılımı:

Zemin düzlemi, müze ve mimarlık merkezi arasındaki ayırıcı ve birleştirici yüzey olarak kabul edilerek müze üst kotta yatayda uzanan bir dikdörtgen prizma hacim içerisinde, mimarlık merkezi ise zemin altında bir  ışıklı bir boşluğun etrafına radyal olarak yerleşen mekanlar halinde kurgulanmıştır.

Müze mekanlarının dışa dönük ilişkileri reddedici ve kendi içindekine odaklayıcı, eğitim ve toplantı programına cevap veren mekanların ise dışarı ile olan ilişkisinde davetkar ve olabildiğince açık olması gerektiğine yönelik alışıldık bir yaklaşım vardır.

Burada oluşturulan mekan kurgusunda, müze sergilenen ve sergileme mekanı ilişkilerini yeniden kurulur. Mekanın içindeki için dışarıyı ve Erciyes Dağı’nın siluetini serginin bir parçası haline getirir ve panaromik rampa ile farklı açılardan deneyimleme ve keşfetme olanağı sunar. Aynı zamanda dışarıda olan için kendisini ve içindeki hareketliliği sergiler ve göletin karşısından bakıldığında Erciyes Dağı’nın üzerinde yükseldiği bir kaideye dönüşür.

 

İzlek Platformu:

Zeminden başlayan, sürekli olarak devam eden rampa aracılığı ile sirkülasyon müze ve üzerinde bulunan terasa ulaştırılmaktadır. Rampanın terasa çıkış yönü Erciyes Dağı ile doğrudan bir görsel temas kurulmasını sağlar. Teras, Erciyes dağı, millet bahçesi ve kente 360 derecelik bakı oluşturan bir izlek platformudur. Zeminde olduğu gibi terasta tamamen kamusal kullanıma bırakılmıştır. Yapı, Zeminde bıraktığı yarı açık kamusal alan ve terastaki izlek platformu ile işgal ettiği alanı tekrardan üretir.

 

 

 

Müze :

Zemin kotundan başlayıp yukarı çıkan rampa ile ulaşılan müze, sürekli bir sirkülasyon etrafında kurgulanmıştır. Mekan hacmi temelde, içerisinden silindirik bir hacmin çıkarıldığı dikdörtgen bir prizmadır. Böylelikle çeşitli sergileme ve bölümlenmelerin kolaylıkla sağlanabileceği dikdörtgensel yerleşimin rasyonelliği ile silindirin oluşturduğu çembersel sirkülasyonun yalınlığı bir araya getirilmiştir. Müze hacminin dışarıya açılan dört yönlü cephesi doğal ışığı ve dışarısı ile kurulacak görsel teması kontrollü hale getiren kübik modüllerden oluşur. Açıklıkları cephe yönelimine göre yapılan güneş ışığı ve iç mekanda ihtiyaç uyulan ışık miktarı dikkate alınarak oluşturulan simülasyonla analiz edilmiş ve cephe modüllerinde  her cephe için farklı açıklık miktarları oluşturulmuştur. Müze mekanın içe bakan yüzeyi silindirik duvardan yansıyan dolaylı doğal ışığı kullanmak üzere şeffaftır. Sergileme için gerekli kapalı hacimler ve servis mekanları kare plan şemasının dört köşesine çevresinde sirkülasyonu mümkün kılacak bir şekilde yerleştirilmiştir.

Çok Amaçlı Zemin:

Müze Kütlesinin saçak oluşturduğu zemin kotundan yukarı çıkan rampa ile müze ve terasa ulaşılmaktadır. Zeminde binaya ait bir program bulunmamakla birlikte, bu alanın kamusal yarı açık mekan olarak kullanımı hedeflenmiştir. Zemin kotundan mimarlık merkezinin çok amaçlı salonun izlenebildiği cam yüzey anı zamanda merkezi mekanın üstünü örten küresel kabuğun oturtulduğu bir kasnaktır. Bu sayede sergileme yalnızca müze içerisindeki nesneler için değil mimarlık merkezinde yürütülen faaliyetler için de sağlanmış olur.

Mimarlık Merkezi:

Çok amaçlı salon etrafına konumlanan derslik, atölye çalışma odaları ile mimarlık merkezi, özellikle Anadolu’nun soğuk ve sert iklimli yerlerinde görülen kapalı avlulu medrese ile benzeşen bir mekansal hiyerarşiye sahiptir. Tüm mekanlar kubbeli salona açılır. Mekanların eğitim, öğrenim, araştırma ve tartışma gibi bilginin üretim ve aktarımı üzerine odaklanan fonksiyonlar barındırdığı düşünüldüğünde merkezde bulunan mekan da tüm bu eylemleri birleştirme/etkileştirme potansiyeli oluşturur. Kubbeli salon zemin kotundaki küresel kabuğun oturduğu 360 derecelik ışık kasnağından gelen dolaylı gün ışığı ile aydınlanır. Salonun tepesindeki ışıklıktan gelen gün ışığı ise güneşin konumuna göre yönelimini değiştirerek günün hangi saatinde olunduğu bilgisini mekana aktarır. Zeminde de uygulanan küresel kesit doğal bir toplanma mekanı oluşturur. Toplanma mekanının aşağıda kalan merkezi bir sahne olarak kullanılabileceği gibi, oturma düzeni itibari ile mekan yatay ve homojen bir iletişim imkanı da sunar. Mekan kesiti merkezden çepere doğru gidildikçe daralır ve insan ölçeğini yakalar. Merkezde ise en yüksek noktaya ulaşan kesit çizgisi kalabalık toplanmalar için ölçek ilişkisini yeniden kurar.

Ölçek ve çevresel referanslar ile kurduğu ilişkiyle insanı, tasarlama ve yaratma gücünü kutsayan bir mabed atmosferi yaratılmıştır. Temelde tasarlama ve yaratının sergileneceği mekan olan müze, yeryüzü ve gökyüzü arasında ufka uzanan yatay çizgiler yoluyla yerçekimi ile bir gerilim halinde; ancak ona razı olan bir yataylıktadır. Bu mekandaki insan boyunu temel alan yaklaşım, anıtsallığı oluştururken onu cüceleştirmez, aksine insanı tüm boyutların yargılanmasında kullanılan bir kusursuzluk ölçüsü olarak kabul eder. Tüm bu etkinin tamamlayıcısı insandır, mekan ona ihtiyaç duyar ve sessiz bir coşku ile bekler. Yönelimini ise Erciyes Dağı’nın gökyüzünü tutan ihtişamına doğru gerçekleştirir ve onun için bir kaide oluşturur. Böylelikle insan ve doğanın gücü arasındaki hiyerarşi de açıkça vurgulanmış olur.